Freud, kendini Kopernik ve Darwin’in de dahil olduğu merkezsizleştirici (decentering) düşünce hareketi içinde görmekteydi. Ünlü bir pasajında, psikanalizin, “egoya kendi evinin bile efendisi olmadığını, ancak aklında, bilinçten uzak bir biçimde olup bitenlerin kıt bilgisi ile yetinmesi gerektiğini kanıtlamaya çabaladığını” söyler. Kendimizin önemli olduğu hissi veya özdenetim duygumuz, gerçekten kendimize karşı şeffaf olduğumuz inancına mı dayanmaktadır? Bilinç dışının keşfi neden arzularımızın keşfine değersizlik eklemek zorundadır?
Freud thought of himself as part of the same “decentering” movement of thought to which Copernicus and Darwin belonged. In a famous passage, he says that psychoanalysis “seeks to prove to the ego that it is not even master in its own house, but must content itself with scanty information of what is going on unconsciously in its mind.” Does our sense of our importance, or our capacity for self-control, really depend on the belief that we are transparent to ourselves? Why should the discovery of the unconscious add humiliation to the discovery of the passions?